Samuel Pierpont Langley'in Hikayesi
Merhaba sevgili Eczacı arkadaşlarım,
Ben Esin Kaya. Son dönemlerde elimden geldiğince işletme ve girişimcilikle ilgili kitaplar okumaya çalışıyorum. Cevabını aradığım soru bir girişimi başarılı kılan ana faktörün ne olduğu. Çok derinlemesine anlamasam da, bu kitapların hemen hepsi bir girişimin başarısız olmasını üç temel nedene bağlıyor: yetersiz sermaye, yanlış kişilerle çalışmak ve kötü piyasa koşulları. Ancak bu nedenler ne kadar yaygın olsa da, bana göre bir girişimin başarısını belirleyen daha derin ve insanın kendi içinden gelen bir unsur var.
Bugün sizlerle, okuduğum ve işletme kitaplarında bulunmayan, beni derinden etkileyen bir hikayeyi paylaşmak istiyorum. Aslında hepimizin bir şekilde kulağına çalınmış bir hikayenin farklı bir kahramanını. Dönemin en saygın bilim insanlarından biri olan Samuel Pierpont Langley.
1900’lerin başı… İnsanlar artık uçmayı kafalarına koymuştu. Tıpkı bugün kozmetik ve gıda takviyesi üretiminde firmaların hızla çoğaldığını gördüğümüz gibi, o dönemde de birçok kişi uçuşla ilgili girişimlerde bulunuyordu. O dönemde de gökyüzünü fethetmek yalnızca bir hayal olmaktan çıkmış, dönemin en büyük hedeflerinden biri haline gelmişti. Bu büyük hedefe ulaşmak için dünyanın dört bir yanından girişimciler birbirleriyle kıyasıya yarışıyordu. Ve bu yarışın en güçlü adaylarından biri, dönemin en saygın bilim insanlarından biri olan Samuel P. Langley idi.
Langley, yalnızca bilimsel başarılarıyla değil, aynı zamanda çevresindeki güçlü destekçileriyle de dikkat çekiyordu. Harvard Üniversitesi mezunu olan Langley, birçok prestijli bilimsel çalışmaya imza atmıştı. Hükümet, onun yeteneklerine o kadar inanıyordu ki, ona o dönem için astronomik bir rakam olan 50.000 dolarlık (bugünün parasıyla milyonlarca dolara denk) bir fon sağladı. Yani kısacası, para bir problem değildi. Langley, bu fonla çalıştırabileceği en iyi mühendisleri ekibine dahil etti. Laboratuvarı en gelişmiş teknolojilerle donatılmıştı ve elinde her türlü kaynağa sahipti. Üstelik yalnızca maddi destek değil, medya da onun yanındaydı. Gazeteler, Langley’in projelerini büyük bir ilgiyle takip ediyor ve onu “uçuşun babası” ilan ediyordu.
Ancak Langley’in motivasyonu, bu başarıyı tarihe adını yazdırmak için bir fırsat olarak görmesiydi. Langley, uçma hayalini bir vizyondan çok bir yarış olarak görüyordu. Onun için önemli olan birinci olmaktı; önemli olan bu başarının ona getireceği para ve şöhretti.
1903 yılında Langley, prototipini test ettiğinde işler beklediği gibi gitmedi. Uçağı, Potomac Nehri’ne çakıldı ve bu başarısızlık büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Bunun üzerine Langley, “Benden önce kimse başaramadıysa, kimse başaramaz” diyerek çalışmalarını sonlandırdı.
Samuel P. Langley çalışmalarını sonlandırmasından bir hafta sonra kimsenin tanımadığı iki bisikletçi kardeş kimseden habersiz bir şekilde ilk kontrolü uçuşu gerçekleştirdi. Orville ve Wilbur kardeşler…
Başarının tarifi için değerlendirdiğimiz hiçbir şeye sahip olmayan, lise mezunu, bisiklet tamirinden elde ettikler gelirle uçmaya çalışan Wright Kardeşler. Ne büyük bir bütçeleri vardı, ne onları destekleyen bir hükümet, ne de peşlerinden koşan gazeteciler… Ama onların elinde Langley’in sahip olmadığı bir şey vardı: Tutku ve güçlü bir neden.
Langley, her şeye sahipmiş gibi görünebilir: para, ekip, medya desteği… Ancak bu hikaye bize bir şeyi çok net gösteriyor: Kaynaklarınızın zengin olması başarıyı garanti etmez. Asıl önemli olan, yaptığınız işi neden yaptığınızı bilmektir.
Langhley'in aksine Wright Kardeşler bu ilk başarılı uçuşlarını üç sene boyunca yaklaşık 200’e yakın farklı denemeden sonra gerçekleştirdiler.
Bu hikayeyi sizlerle paylaşmamın sebebi, benim de çok inandığım ve işletme kitaplarında pek bahsedilmese de, birinci ağızdan dinlediğim tüm başarı hikayelerinde ortak olan bir gerçeği vurgulamak: Gerçek başarı, o işe olan inancınızdan geliyor. Eğer işinize gerçekten tutkuyla bağlıysanız, yol ne kadar zor olursa olsun, kitaplarda yazanları haksız çıkarabilirsiniz. Buna yürekten inanıyorum.
Sevgilerle;
Esin