Kazanmak İçin Kaybetmek: Kozmetik Sektöründe Eczacıların Çelişkisi

Merhaba sevgili Eczacı arkadaşlarım,

Umarım hepiniz güzel günler geçiriyorsunuzdur. Daha önce belirttiğim gibi, burayı hem kendi tecrübelerimi, hedeflerimi ve planlarımı yazıya dökmek hem de sizlerle birlikte zihinsel egzersizler yapmak için bir platform olarak kullanmak istiyorum. Elimden geldiğince düzenli olarak yazmayı hedefliyorum ve sizden gelecek geri bildirimlerin, düşüncelerimin olgunlaşmasına büyük katkı sağlayacağına inanıyorum.

Bildiğiniz üzere, ben hem üretici bir eczacı hem de bir eczane eczacısıyım. Şu anki iş yoğunluğum nedeniyle eczanemi ikinci plana koymak zorunda kalsam da, eczane eczacılığı yapmak bakış açımın genişlemesine ve yaratmaya çalıştığım Ephesus markasının kimliğini ve prensiplerini oluşturmamda bana inanılmaz katkılarda bulundu. Bu süreçte karşılaştığım deneyimlerden biri — belki de en önemlisi — eczanemi açtığım günden bu yana yaşadığım ve hâlâ çözmeye çalıştığım bir çelişki.

Yaklaşık üç yıldır, eczanemde sattığım kozmetik ve diğer ilaç dışı ürünlerde sık sık eczane satış fiyatlarından, hatta bazı dönemlerde alış fiyatlarından bile daha düşük online satış fiyatlarıyla karşılaştım. Danışanlarımdan defalarca, bu ürünlerin internette neden daha ucuz olduğuna dair sorular aldım. Hatta benden ürün alıp sonrasında internet fiyatlarını gören bazı hastalarım, "Beni kazıklamaya mı çalışıyorsunuz?" şeklinde geri dönüşlerde bulundular. Onları suçlayamam; hepimiz aynı zamanda birer tüketiciyiz ve muhtemelen biz de benzer bir durumda aynı şekilde hissederdik.

Hepimizin bildiği gibi danışanlarımızla kurduğumuz ilişki, zincir mağazalardaki gibi değil; daha çok birebir iletişim ve güven üzerine kurulu. Bu nedenle, elimizde olmayan sebeplerle güven kaybı yaşamış olmak bizler için, eczanemizde bir adet fazla ürün satmaktan çok daha önemli. Peki, neden biz eczacılar, ürünlerini sattığımız firmalarla iş birliği yapan birer partner olmamız gerekirken, onların dezavantajlı bir rakibi konumuna düşüyoruz? Bu çelişkiye yol açan mekanizma tam olarak nedir?

İstanbul çevresindeki eczaneleri gezilerim ve bu sayede öğrendiklerin, bu durumu kısmen anlamama yardımcı oldu diyebilirim. Bu ziyaretlerimde pek çok firmanın müdürleri ve temsilcileriyle tanışma fırsatı buldum. Aslında, bizim yaşadığımız bu zorluğun farkında olduklarını görmek beni şaşırtmadı. Hatta diyebilirim ki, pek çoğu bu durumdan bizim kadar rahatsız, çünkü sahada çalışanlar da bu dengesizliklerin olumsuz etkilerini doğrudan yaşıyorlar. Peki, herkes bu durumun absürtlüğünün farkındayken, neden hâlâ devam ediyor?

Her firma için geçerli olmamakla beraber eczane raflarında bulunan özellikle ithal ürünlerin distribütörleriyle yapılan minimum satış adedi sözleşmeleri mevcut. Distribütörler, varlıklarını bu sözleşmelerdeki hedefleri ne olursa olsun tutturmaya bağlı hissediyorlar ve bu hedeflere ulaşmak için yan yollara sapmayı göze alıyorlar; eczacılar üzerinden ürünlerini internete fahiş indirimlerle çıkarıyorlar. Bu durum, sahada çalışan temsilciler üzerindeki yüksek satış baskısıyla birleşince, onlar da bu sayede kendi hedeflerini az eforla tutturmuş oluyorlar, fiyat dengesizliklerine ve eczane bayilik sisteminin anlamsızlaşmasına neden oluyor.

Bayiliklerini iptal eden pek çok eczacıyla karşılaştım ve en büyük sebep, ürünlerin internette neredeyse alış fiyatına satılabiliyor olması. Hatta belki biraz abartılı gelebilir ama kişisel gözlemime göre, birçok eczacı bu yüzden artık kozmetik ürün satmak istemiyor. Sonuç olarak, distribütör firmalar bayi eczanelerini kaybediyor, eczacılar kozmetik ürünlere küskün hale geliyor ve belki de en önemlisi ürünleri eczaneden alan — yani aslında eczacı ve eczane çalışanlarının varlığını sürdürebilmesini sağlayan — tüketici, firmalar tarafından belirlenen ama hiçbir zaman uygulanmayan yüksek fiyatlarla cezalandırılıyor. Bu durumun tek kazananı ise Trendyol, Hepsiburada gibi online pazaryerleri oluyor ki bu konuyu başka bir yazımda daha detaylı olarak ele almak istiyorum.

Yaklaşık bir yıldır kendime sürekli şu soruyu soruyorum: "Nasıl bir yöntem belirlemeliyim ki kimse kaybetmesin, herkes kazansın?" Belki bazılarınız biliyordur, belki de bazılarınız şu anda ilk defa öğreniyordur; Ephesus markasını sanat, edebiyat ve tarihten ilham alarak oluşturmak istiyorum. Bu sebeple, fırsat buldukça mitolojik hikâyeleri okuyarak ilham almaya çalışıyorum.

Geçtiğimiz ay, mevsimlerin oluşumunu açıklayan bir Yunan mitine rastladım. Efsaneye göre, yeraltı dünyasının tanrısı Hades, Zeus ve bereket tanrıçası Demeter’in kızı Persephone’ye âşık olur ve Zeus’un izniyle onu yeraltına kaçırır. Hades, onunla evlenmek ister.

Persephone’nin kaybolduğunu öğrenen Demeter, derin bir üzüntüyle yeryüzündeki bitkilerin büyümesini durdurur. Bu durum, dünya üzerinde büyük bir kıtlığa yol açar. İnsanlar açlıkla mücadele ederken, tanrıların kralı Zeus devreye girer. Hem Demeter’i hem de Hades’i memnun etmek ve dünyayı kurtarmak için bir uzlaşma bulur: Persephone, yılın bir kısmını annesiyle yeryüzünde, geri kalanını ise Hades’le yeraltı dünyasında geçirecektir.

Persephone her bahar annesine döner ve bu döngü doğanın yeniden canlanmasını simgeler. Toprak yeşerir, çiçekler açar, hayat yeniden filizlenir. Sonbaharda yeraltı dünyasına döndüğünde ise doğa solgunlaşır ve kış gelir. Hades, sevdiği Persephone’yi yılın bir kısmında yanında tutar; Demeter ise kızına kavuşmanın mutluluğunu yaşar ve dünya yeniden hayat bulur.

Bence bu hikâye, hem Hades'in hem de Demeter'in isteklerinin bir kısmının karşılandığı, günün sonunda herkesin kazandığı bir dengenin oluştuğu bir durumu anlatır. Ancak bu herkesin kazandığı duruma ulaşmak, tıpkı bir pınara ulaşmak gibidir. O pınara giden bir yol ve o yolun sonunda bir kapı vardır. O kapının üzerinde ise "Kaybet" yazmaktadır. Yani bir şeyi kaybetmeyi göze almadan oraya varmak mümkün değildir. Kimseye akıl vermek haddime düşmez ama eğer firmalar ileride kazanmak istiyorlarsa, bugün kaybetmeyi göze almak zorundalar. Hem tüketicisini hem biz eczaneleri koruyarak, iş birliği içinde büyümek, ancak mevsimlerin bir harmoni içinde oluştuğu dengeyi sağlayacaktır. En azından, ben doğru olanın bu olduğuna inanıyorum.

Sevgilerle;
Esin